26 Temmuz 2013 Cuma


Sinema ve Toplum İlişkisi

‘’Film yapmak uzaya astronot göndermek gibidir (Samuels, 1992: arka kapak)’’. der Fellini. Bir sanat olan sinema, zor olan birçok şeyi başaran bir yapıya da sahip olmuştur. Fellini yaptığı benzetme ile aslında bunu yinelemiştir. Toplumsal koşulların değişmesi, bizzat sinemayı da etkilemiştir. Griffith’in 1914 yılında yaptığı ‘Bir Ulus’un Doğuşu’ aslında sinemanın toplumu nasıl biçimlendirdiğini kanıtlayan ilk örneklerdendir. Amerikalılara ulus olma  bilincinin aşılanması amacıyla çekilen bir filmdir. Yine aynı döneme paralel olarak açılan ‘Nickeledeonlar’ın açılması da bunu destekler niteliktedir. Geniş yığınları ‘ulus’ olarak dizayn etme Holywood’un sürekli kullandığı bir yöntemdir. Devletin var olan yapısına uygun olarak yapılan ve ‘öteki’yi düşman olarak gösteren filmler ‘Bir Ulusun Doğuşu’ filminden beri devam etmektedir. Öteki tanımı ya da daha doğrusu ‘düşman’ tanımı değişse bile Hollywood sürekli bu argümanı kullanmaktadır. Filmlerde sürekli bir düşman karşımıza çıkmaktadır. Westernlerdeki kızılderelilere yapılan öteki bakışı daha sonra ise yer yer canavarlara, uzaylılara ya da bir dönem yoğun olarak kullanıldığı gibi siyahilere yönelik olarak yapılmaktadır.


Zararsız görünen pek çok Hollywood ‘hikayesinde’ kılık değiştirmiş toplumsal arzular, sıradanlıkları metaforik yüceltmeyle örtbas edilmiş korku ve kaygılar boy gösteriyor. Muhafazakar Hollywood sinemasında bolca rağbet edilen metaforik anlamlandırma biçimi, psikososyal gerilimleri yatıştırmaya yönelik bir boşalım mekanizması oluşturuyor. Öyle olunca örneğin Baba’nın erkeklerini bu kadar erkek yapanın ne olduğu, Şeytan’daki masum kız çocuğunun neden şeytanlaştığı, Jaws’daki köpekbalığının aslında kime ve neden dehşet saçtığı, Havaalanı ve Yangın Kulesi gibi felaket filmlerindeki felaketle birlikte nelerin savuşturulduğu, Kıyamet’te Vietnam’la nasıl hesaplaşıldığı, Rambo’nun neden şiddete doyamadığı üzerinde yeniden düşünmek gerekiyor (Ryan ve Kellner, 2010: arka kapak).


Hollywood filmlerinde karşımıza çıkan ‘canavarlar’ aslında ötekinin bir alegorisidir. Sinema ideoloji toplum ekseninde düşünecek olursak Holywood’da bunun birçok örneğini görmek mümkün olacaktır.

Toplumun yaşamının yansıtıldığı bir ayna görevi gören sinema, insanın kendini ve dünyayı anlamlandırma çabasını, arasındaki ilişkileri, varolan ekonomik ve sosyal düzeni resmetmektedir. Örneğin; 3. Dünya Sineması olarak tanımlanan sinema, dünya üzerindeki yoksul halk kesimlerinin söz söyleme alanı haline gelmiştir. Ülkemizde belgesel sinema alanında etkilerini görebileceğimiz bu durum toplumsal ilişkilerin şekillenmesine de bir katkıda bulunmaktadır. ‘Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’ adlı belgeselde bunu görmek mümkündür. Sinema halkların arasına koyulmaya çalışılan çeperleri kaldırıp onları birbirine yakınlaştırmak görevi de görmektedir. Bu anlamda önemli bir toplumsal işlevi yerine getirmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder